
İçeriğinde Kamel Tahir'in karısına yazdığı mektuplar var.
Yıllar 1933-1938..
'Üzgünüm, beni bağışlamanı dilerim.
Yıllardır kendime sakladığım mektuplarını bugün sahiplerine, seni yetiştiren halkımıza geri veriyorum'' diyor yazarın karısı.
Bir mektup size ulşatığında iki seçeneğiniz vardır. Birincisi onları okuyup saklamak ikincisi atmak. Peki bir mail geldiğinde ne yaparsınız?

İnanın haklısınız. En büyük unutuşa kadar böylece gideceğiz.
''…sevgili karıcığım, bu yirminci mektubumuzun cevabıdır. Bunları birgün mutlaka sırasıyla neşretmeli imişiz, diyor Nazım,''

Evet Türkiye'de çok kaliteli kağıt ,kapak, cilt kullanılmıyor belki ama aslında dünyanın en yeni kitapları bizdedir.
Hocam onları okuyan vardır bunca tez bunca araştırmacı diyeceksiniz? Haklısınız, peki bunca araştırmacı bunca akademisyenlerin yazdıklarını okuyan var mı? Hocam onları da okuyan var kötümserlik gösterme, diye devam edeceksiniz…O da doğru belki de vardır.
Şahsen ben pek okumuyorum...
İçimdeki araştırmacı yazara karşı istesizliğin nedeni nedir bilemiyorum. Hocam o zaman siz bir psikoloğa görünseniz… Evet görüneceğim ama kültürel açmazlarımla ilgili bana doğru yolu gösterecek beni yazınsal ve okumayla ilgili nevrozlarımdan kurtarabilecek bir uzman tanıyor musunuz?

Modern kısalıklar ,modern kes yapıştırlar, kolaylık …Hepsi insanı hasta eder...
Son olarak...
Bizde deliliğini açığa vurmayanlar da bazen bir dinginlik hali görülür. Bu çeşit deliler borderline'dırlar yani bir anlamda sınırboyu bekçisi gibidirler...
Usta bunu iyi çözmüş. İnci gibi parlatmış bir mektubun köşesinde...
''Köşe minderleri vardır. Hani büyükannelerimizle dedelerimizin bağdaş kurup oturdukları dört köşe, yuvarlak köşe minderleri.
İşte hudutlar,bunlara benzer.'' K.Tahir