Zıt anlamlı Türkçe dediğim bir şey var. Bu
özellikle siyasi ortamda dönüp duruyor. Örneğin bir sendika lideri yarın
mutlaka çok etkin bir eylem yapacağız şeklinde konuşuyorsa bilin ki tam tersi
bir korkaklıkla sonuçlanacaktır eylem. Yine aynı şekilde bir devlet görevlisi
elektrik faturalarına zam gelmeyeceğini söylerse buna çok kulak asmamak gerekir
çünkü yakında tam tersi olacak fiyat artacaktır. Bu dil kullanımının anlık
olanı kurtarma ve konuşmacıya kaçmak için bir alan sağladığı açık. Ama dili
iletişim ciddiyetinden koparıp alıyor. Türkiye’deki siyasi çıkmazın nedeni
Türkçenin aşağılık bir şekilde anlamsız klişe cümlecikler seviyesine
indirgenmesinde aramak gerek. Artık anlamı ileten bir şey olmaktan çok siyasi Türkçe dediğimiz ucube
öğrenilebilecek bir şeydir. Siyasi tarafgirlik gösteren bir gazateci, meclise
onlarca yıl demir atmış bir milletvekili bu Türkçeyi size kolaylıkla öğretebilir.
Ve ortamlarda size yöneltilen her türlü saldırıyı ustaca savuşturabilirsiniz.
Hem de koca koca laflar ederek. Bu nasıl Japonlarda vardı ve pek popülerdi bir
aralar, bir çeşit Türk dil dövüş sanatıdır. Bir o kadar samimiyetsiz olduğu
için hiç dinlemeseniz duymasanız da olur. Artık siyaset alanında neredeyse kim
konuşursa konuşsun tüm bir millet dilsiz kalmıştır. Belki edebiyat, güçlü
ulusları yaratan edebiyat, romanlar, öyküler, hiç bilmediğimiz duygulara ait
şiirler bir oksijen tüpü takabilir dilimize, sonra bir vicdan yaratabilir belki...
ama edebiyat mı dediniz? O da ne ki allasen? Sonra kim yazacak bunları, biz
kendi bireyliğimizi inşa etmeye bir türlü fırsat bulamıyoruz ki oturup yazıyla bunu soruşturalım?