Kemal Tahir'e ait herşey neden merak uyandırıyor bilemiyorum. Belki de hem fiziksel anlamda hem de kendi içinde mahpus kalmış yazarlardan birisi de ondan. Hastanenin karşısında tablada kitap satan bir seyyar satıcıdan aldım bu kitabı. Aslında seyyar satıcı denemez bu insanlara seyyar kitapçı daha uygun. Gereksiz de bir sürü kitap ve plak vardı ama bir şey bulacağımı daha elli metre öteden anladım. Arabanın en köşesinde duruyordu. Diğer kitapları yana iterek bazılarının yerini değiştirerek ona ulaştım. Durumu temiz sayılır. Beş lira. Hiç fena değil.
İçeriğinde Kamel Tahir'in karısına yazdığı mektuplar var.
Yıllar 1933-1938..
'Üzgünüm, beni bağışlamanı dilerim.
Yıllardır kendime sakladığım mektuplarını bugün sahiplerine, seni yetiştiren halkımıza geri veriyorum'' diyor yazarın karısı.
Bir mektup size ulşatığında iki seçeneğiniz vardır. Birincisi onları okuyup saklamak ikincisi atmak. Peki bir mail geldiğinde ne yaparsınız?
Çoğunlukla elle tutulan bir şey değil mailler o yüzden aslında olmayan şeyleri okuyoruz o nedenle çabucak siliyoruz bir çok gelen şeyi. Mailler okuyucuya mektuplar kadar sorumluluk yüklemiyor. Zaten modern zamanların en belirgin özelliği sorumluluklardan kaçmak ya bu anlamda yanlış bir şey yapmıyoruz. Unutmakla ilerlediğimiz için sorun yok. Unutalım ve psikiyatriye gerek kalmasın diyebilirsiniz.
İnanın haklısınız. En büyük unutuşa kadar böylece gideceğiz.
''…sevgili karıcığım, bu yirminci mektubumuzun cevabıdır. Bunları birgün mutlaka sırasıyla neşretmeli imişiz, diyor Nazım,''
Nazım iyi düşünmüş . Neşretmeli birikeni. Peki hangi düzlemde? Tabiki kitap olarak. Sizin zamanlarınız ne kadar naifti Nazım Bey.Yayıncılar yayıncı işkenceciler harbi işkenceci, polisler harbi polis …Üstelik bakın mektuplar neşredilmiş Ekim 1979'da ve elimdeki kitabı o yıldan bu yana ilk kez benim okuduğumdan adım gibi eminim.
Evet Türkiye'de çok kaliteli kağıt ,kapak, cilt kullanılmıyor belki ama aslında dünyanın en yeni kitapları bizdedir.
Hocam onları okuyan vardır bunca tez bunca araştırmacı diyeceksiniz? Haklısınız, peki bunca araştırmacı bunca akademisyenlerin yazdıklarını okuyan var mı? Hocam onları da okuyan var kötümserlik gösterme, diye devam edeceksiniz…O da doğru belki de vardır.
Şahsen ben pek okumuyorum...
İçimdeki araştırmacı yazara karşı istesizliğin nedeni nedir bilemiyorum. Hocam o zaman siz bir psikoloğa görünseniz… Evet görüneceğim ama kültürel açmazlarımla ilgili bana doğru yolu gösterecek beni yazınsal ve okumayla ilgili nevrozlarımdan kurtarabilecek bir uzman tanıyor musunuz?
Hakikaten şimdi bunu yazınca düşündüm de sırf kültürel buhrana girmişlerle ilgili bir psikiyatrik tedavi merkezi olabilir mi acaba? Bir çeşit Sanatoryum…Kimlik bunalımı bence sanıldığı gibi davranışsal bir sorun değil tamamen kültürel bir açmaz. Ama psikologlar kısa yoldan işi halletmeye çalışıyorlar.
Modern kısalıklar ,modern kes yapıştırlar, kolaylık …Hepsi insanı hasta eder...
Son olarak...
Bizde deliliğini açığa vurmayanlar da bazen bir dinginlik hali görülür. Bu çeşit deliler borderline'dırlar yani bir anlamda sınırboyu bekçisi gibidirler...
Usta bunu iyi çözmüş. İnci gibi parlatmış bir mektubun köşesinde...
''Köşe minderleri vardır. Hani büyükannelerimizle dedelerimizin bağdaş kurup oturdukları dört köşe, yuvarlak köşe minderleri.
İşte hudutlar,bunlara benzer.'' K.Tahir
15 Aralık 2013 Pazar
27 Ekim 2013 Pazar
EnSe
Teneke bir arabanın içersinde gezide belki
de, bir parkta ,
yazar dolaşırken…
Ömür boyu tenekedir araba, nargile içer
büyükler geride.
Teneke araba bir metin...
Motor , benzin herşey hayal, sürekli ayaklar
itecek.
Çocuk memnun zorla yatırılma yok,uyumaya
yönelik baskı da.
Sözcükler yerdeki taşlar misali,
arabanın
heryeri sürekli gacır gucur
Yazarın düşünceleri oyun parkından hızla
çıkmak ana yola
Hopur hopur teneke araba
‘Hoop hoop!,’ diye bağırıyor baba
Nargileyi bir kenara bırakarak, ama ağırdan
Yazarın tenekeden metni
Gelişmekte olan ülkenin kaldırımlarını zaten
geçemeyecek
onun için bu konuda babalar annelere
benzemezler
geniş adımlarla geriden yakalarlar,
5 Ekim 2013 Cumartesi
ISTAMPA
ISTAMPA
Suçtur uzun
yaşamak
İntihar
Batı için geçerli.
Ne denir
Bir ıstampa ve
mühür
Hala eskimedi.
____________________________________________________
Necatigil şiiri
yaşam soruşturmalarının Türk şiirindeki en ilginç örneklerini içerir. İmgenin yaşama ait direk objelerle
bütünleştiği bir evrende işte burası bize ait dersiniz--Evler, balkonlar, hasta
adam, yağmur, yorgun memur, içine kapalı öğretmen, karşı komşu, tekleyen kalp--
Şiirin
yapabileceklerini göstermek onun nereye kadar uzanabileceğini merak etmek
bir şairin görevi midir , öyle mi
olmalıdır bilemem ama Necatigil bu amaçla da yola çıkmıştır.. Bunu başarır
başarmaz sadece okuyucunun şiiri okuduktan sonra varabileceği bir sonuç. Aslında
çok da açık uçlu değildir Necatigil şiirleri bence. Anlam gereksiz sapıtmalara uğramıyor.Daha çok küçük çimdikleri andırıyorlar, ama sonradan mutlaka eti morartan cinsten...
Peki okuyucuda
bir Necatigil şiirinden sonra geriye ne kalır derseniz bence soru lekeleri
kalır geriye. Leke diyorum çünkü bir soru imini koymak için bile tereddüt eder
insan bu şiirleri okuduktan sonra. Ama ben bu sefer öyle yapmadım elimden geldiğince çıkarımlarımı kancaladım...Zira şairin sunduğu cümle
evreninde sezişler ön plandadır ve daha açık seçik bir yola çıkmak isteyen okuyucu sürekli soru sormaktan
kaçamaz, kurtulamaz...Şiir okuyucusu otobüste seyahat ederken sürekli soru soran çocuklara benzer.
İyi şiirin
yalnızca soru edimini beynimizde bıraktığını söylemek istemiyorum ama şiir
yarım yüce duygularla ilerler. Tamamlanmamışlık bizim varoşluşumuzun özüdür ya
o nedenle sorulara yaslanırız.
Karanlık yolda farları açarak ilerlemek isteriz.
O halde bir
Necatigil şiirinin çatırdayan tahta koltuğuna dinmeyen meraklarımızla
kurulalım....
ISTAMPA
Suçtur uzun
yaşamak
( Neden suçtur
acaba? Bize ait , doğuya ait bir yaşam kısalığı mı bahsedilen. Herkes ölüyor
kısa kısa yaşamların ardından. Allahım olabilir , uzun yaşamak mezarların
arasında, belki de)
İntihar
( Camusvari bir
hesaplaşma? Uzun yaşayan birisi mi var? Şair için intihar uzun yaşamın
berbatlığını koparıp alacak. Bir utançtan kendi elimizle kurtulacağız.
Necatigil intihari mi? Bence kısmen öyle. Bütün şiirlerinde tekrar edip duran
bir depresyon var. Ama bu Cansever gibi uzun bir hikaye içinde kaybolup giden fark
edemeyeceğiniz bir depresyon değil. İki üç dizede hemen teşhis koyacağınız bir
şey. )
Batı için geçerli.
( İşte ahlaki ve
dini bir uyarı levhası. Şimdi kaçış yolu tamamen tıkalı. O halde Necatigil için
Batı intiharla acı çekmeyi sonlandırırken biz doğudakiler için dur bakalım
diyen bir sorunsal var. Tamam bunu yapmayalım. İntihar etmeyelim. Necatigil bu
durumu kafasında hala dolandırıyor olmalı. Mayıs 78’de yayınlamış şiir. Çıkarın
16’yı, 62 yıl. Yaş 62...)
Ne denir
( İşte şiirin
ikinci kısmında vurucu ana doğru ilerlerken rivayete, genel kanıya , töreye,
ana babaya, akrabaya ve çevreye dönüş. Ne denir? Denen şey ne olsun? Kim
söylesin yukardakilerden birisi. Ama bizi çevreleyen toplumda bir kişi bile
konuşsa çoğunlukla konuşan binlerce kişidir. Yaşama dair, bu büyük oyunla
ilgili bireysel çıkışlarımız çoğunlukla toplum genellemesidir. İnceltilmeye
muhtaçtır. Başkalarının dedikleriyle milyonlarca yaşam yol aldı. Kaçmak, ölene
kadar kaçmak topluca kaçmak, biziz...)
Bir ıstampa ve
mühür
(İşte şiirin alet
çantası! Nesnelerle bütünleşmenin, somutlaşmanın anı...Diğer taraftan bu
ıstampanın ne olduğunu çözmek gerekli. Mühür için ne diyebiliriz? Belki o daha
açık. Bir ölüm kaydı için gerekli mevzuat? Olabilir. Biraz basit kaçmakla
birlikte ikili anlamı hala zorlamakta. Mühür acaba dinin tüm sınırları mı?
İntihar çıkmazında kapıyı kapatan mühür bu mu? Istampayla mühür çoğalıyor
etrafa dağılıyor... Hala Doğu Batı karşıtlığının bir takım izleri var bu
baskınlıkta. Diğer taraf ölümün de bile daha mı özgür denmek isteniyor?
Hala eskimedi.
( Serzeniş? Öyle
olmalı çünkü ‘hala’ var. Eskimeyen ne? İnançlarla ilgili sistem mi? Bağnazlık
mı? Kör topal Modernlik mi? Yoksa küçük burjuva sıkıntılarının sisleri içinde
yaşayan Türk kentlisinin çıkmazı mı? Bıkkınlık veren toplumun katmanlarının,
değer yargıları açısından karınca kararınca ilerlemesi mi? Mühürün ıstampayla
oluşturduğu mekanizmanın hiç sorgulanmaması mı? Necatigil kalın ve hiç kopmayan
bir göbek bağından bahsediyor ama bu bağ nereye bağlı?)
****
Yukardaki şiir okumasının
yarısından fazlası sorularla dolu. Çünkü benim sınıfıma
ait bir şiir bu...
Bu sınıf küçük
burjuvadır...
Roland Barthes’ın
deyimiyle küçük burjuva, bu yüklem,
hangi özneye olursa olsun gelip
yapışabilir...Bir ömürle bedeli ödenir.
Ve kimse bu
felaketten uzak değildir...
17 Eylül 2013 Salı
REnçper
Evet o halde onu kanatsız bir Pegasus haline getirmek
zorundayız.. İç uzaklıkları
kolaylaştırmak için oluşturulan yol tabelalarıdır yazı.
Çok
haklısınız artık yazmanın
şartları eğer okuyucuya kutsal anlar yaratmayı
hedefliyorsa yazar adeta takla atmak
zorundadır.
İlham tanrısının anlamsız güller yarattığı
bir bahçenin rençperi olmak kolay mı? Olanaklar azaldıkça güzelliğin yolu
anlamsızlıkta çatallanıyor.
Peki hiç yazmasak?
4 Eylül 2013 Çarşamba
Mig
Bazen migrene
yakalandığımda donuyorum.
İş yapmamak için iyi bahane!... Oradan buradan
düşünceler benliğimden akıp gidiyor ve migren bir tünel gibi... Ağrılı bir
tünel, her şeyi kendi dar alanından geçiriyor. Kalın bir duvar düşünün nabzı
olan bir duvar ve dokunulduğunda titriyor ince ince, kıpır kıpır çakıyor
elektrik ... Migren anlarında, diyelim ki yazmak için bir şeyler düşündüğümde
bu kelimeleri kafamdan çıkararak kağıdın üzerine düşürecek bir şeyler olsa
diyorum kendi kendime. Ama öyle bir şey yok... Hareket etmeden hiç bir şey
yapmanın mümkünatı yok. Bu doğanın birinci kuralı. Belki uyku biraz istisna ama
onun içinde gözleri kapamak gerekli. Hava 35 derece ve üstüne üstlük tozu
dumana katarak gelen migren, o kara tren, durağıma uğramış bir kere.
Şerefsiz salıyor
dumanını ve burada konaklıyoruz beyim
diyor,4 bilemediniz 5 saat...
Yazmak demişken
biraz reklam olacak ama adı S ile başlayan bir tablet markasının S-Pen diye bir
aparatı var. Şimdi nereden çıktı bu diyeceksiniz ,ama işte böyle tembellik ve
donukluk anlarında alıyorsunuz tableti kalemi yazıyorsunuz ekrana ve anında
Word dosyası olarak el yazınızı aktarıyor. İnanın, bir maymun bile matbu dosya
yaratabilir bununla. Eliniz klavyeye gitmeden kargacık burgacık yazınız hemen
tanınıveriyor. Ben bu tableti almadım, ama yaklaşık 20 küsur yıldır klavye
kullanan ve hızlı da yazabilen bir kişi olarak kalem kullandığımda bambaşka
şeyler yazabildiğimi de biliyorum.
Teknoloji bu
sorunu çözüvermiş. Helal! işte bu duygu beni baştan çıkarabilir.
Ama durun bir
dakika, diyelim ki aldık bu tableti (İndirimli hali 840 lira) yazdık da
istediğimiz gibi gerine gerine . Elimizde anında Word dosyası da var ....
Peki yazdığım
kağıt nerede? Kağıdı geçtim, defterlere yazmakta acayip zevk verir bana...
Kendi el yapımı defterlerim var benim J
İşte o yok. Yazı
var , kendimce artistik yazım orada duruyor. Tabletin ekranında parlıyor. Ama
yazıya hayat veren şey kağıdın varlığı....
Bir arkadaşım bu da sorun mu el yazının çıktısını alırsın dedi.
Evet doğru el yazımı print edebilirim şüphesiz...
İyi çözüm! (Biraz
hastalıklı bir durum, kabul.)
Ama durun olmaz!
Zira mürekkep nerede? Ben yazdığımda genelde dolma kalem kullanıyorum. Bazen
yazımın üzerine bu sıcakta terim damlıyor ve mürekkep dağılıyor güzelce J...
Oysa ne
yazarsanız yazın isterseniz Tolstoy yazsın klavyenizde, en nihayetinde aldığınız
basit bir lazer izi çıktıdır , kağıdı yakmıştır, ırzına geçmiştir...basit bir
kağıt yığınıdır, ne bir kitaptır ne de güzelim bir daktilo sayfası...Printerlar
adeta yazdıklarımızdan plastik çiçekler üretiyor. Bence olay budur!
İnanın bu hayatta
migren haricinde her şey sahte...
Her şey allanıp
pullanmış, kandırıkçılık almış başını gitmiş. Adeta çeldiricilerle dolu bir
sınavdan geçiyoruz.
Şekspirin dediği gibi cehennemdeki zebanileri salmışlar
hepsi dünyaya gelmiş ve teknoloji işine el atmış...
Şimdi benim bu
migren treni istasyona gelmiş ve makinist 4-5 saat burdayım demişti ya...
Ben de gel
yeğenim diyorum, gel hele iki laf edek...
Oy Oy kavlıyor
ensemden başlayarak tepemi hakiki, birinci sınıf bir sızı.
Ama hakiki, orijinal...
Sol
lobumdan askere uğurlama konvoyları geçiyor...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)