Alman yazınında günlük önemli bir yere sahip olmalı. Belki de
ben böyle düşünüyorum ama beni tam anlamıyla esir alan bütün günceler neredeyse
Alman yazarların elinden çıkmış. Bu işi iyi bildiklerini kesin...Diğer önemli
bir nokta da Alman toplumunun fırtınalı ideolojiler arasında var olması,
toplumsal geçişlere en sık tanık olunan dönemeçlerde hoyratça savrulması...
İlk günce Brecht’e ait..
Brecht’ in güncesi, Düşün
Yayınları’ndan çıkmış bendeki baskısı 1998 yılına ait. Sıkı bir kitap takipçisi
olmama rağmen bu kitaba neredeyse hiç ratlayamadım. Ne bir rafta gördüm ne de
bir kitaplıkta. Elime nasıl geçtiğini de hatırlamıyorum...Yüksel Pazarkaya
çevirisi ortalamanın üzerinde . Brecht özgün ve yoğun bir dil yaratmayı
başarmış, ardından da Pazarkaya... Güncenin duygusal tonu Brecht’in ilk gençlik
dönemlerine ışık tutması açısından önemli. Tam çevirimi yoksa suyunun suyu mu
bilemiyorum. Büyük ihtimalle kısaltılmış bir çeviri. Eğer rastlarsanız hiç
kaçırmayın, alın.

Brecht’in acayip bir günce yazarı olduğunu fark edince peşine
düştüm. Yurt dışında bir başka Brecht güncesi kitabı satın aldım.; Bertolt Brecht , Journals 1934-1955 ... Bu
kitap bende biraz hayal kırıklığı
yarattı. Gençlik yıllarının lirik Brecht’i kaskatı bir Brecht’e yerini
bırakmıştı. Araya Amerika gezileri girmiş Brecht yaşlı amcalar gibi
gazetelerden kestiği kupürleri günlüklerine yapıştırmaya başlamıştı. Korkan ve
biraz da feleğin çemberinden geçtikçe ufalan Brecht günlükleri- gittikçe günler daha az paragraflar ve
satırlarla anlatılıyordu- beni demek ki Brecht’de yorulur düşüncesine itti.
Yine de Hollywood’la ilgili izlenimleri ve hayal kırıklıkları okunmaya değer...Brecht
hayatından usanmıştı ve çok haklıydı J
Üçüncü günlük kitabı Muhteşem Benjamin’e ait. Muhteşem
Benjamin’in Bin Dokuz Yüzlerin Başında Çocukluk adlı günlüğü şimdiye kadar okuduğum en yoğun ve zarif
edebiyat metni dedirtecek NEREDEYSE bana. Yoksa gerçekten öyle mi demeliyim. Bu
kitaptaki her hangi bir sayfa
duyarlılığına erişip yazabilseydim eğer dünyanın en mutlu insanı olurdum. Tek
bir sayfa...Bundan çok çok uzakta olmam iyi ,Muhteşem Benjamin yoksa sıradan
bir Alman yazar olurdu benim için...Benjamin’in
1940’ta Paristen kaçmadan önce saklanmasını sağladığı ve o zamandan beri kayıp
sayılan bir miktar kağıt ancak 1981’de aynı şehirdeki Milli Kütüphane’de
bulundu. Bunlar arasında Bin Dokuz
Yüzlerin Başında Berlin’de Çocukluk’un bir daktilo nüshası da vardı.
Ama durum bununla sınırlı değil araştırmacılar 1988 yılında bir
nüsha daha buluyorlar. Muhteşem Benjamin herhalde dönüp dönüp çocukluğunu düzeltmek
gereği duymuş.
Rolf Tiedeman bu kitaba yazdığı son sözde Almancada bu
metinlerdeki kadar yoğun, içinden ışıyan bir nesir bulabilmek için, geçen
yüzyılı geçip Kafka’ya kadar uzanmak gerekir diyor.
Son günce kitabı ise bir yolculuk sırasında tutulmuş, Brecht ve
Benjamin’den sonraki kuşağa ait bir yazarın, Heinrich Böll’ün İrlanda Güncesi... Daha önce de bu
kitaptan bahsetmiştim. Bu kitabı ilginç kılan Böll’ün İrlandayı anlatması yani
Almanya dışı bir ülkede savaş sonrası travmanın daha tam olarak dinmediği bir
ortamda Avrupanın en dingin kıyısından seslenmesi. Yoksulluk , inançlar,
işsizlik, mutsuzluk ve en önemlisi İrlanda coğrafyasının koyu yeşil
platolarının anlatıldığı şiirsel ve melankolik bir kitap yaratmış Böll. Okudukça
bir yabancının izlenimlerine değil de yetkin bir yazarın anlattığı ülkenin
dokularına nüfuz etmesine, hatta kimi yerde tamamen yerelleşmesine tanıklık
ediyoruz.
En can alıcı bölümlerden
birinin hemen başında Böll, meşhur İrlanda yağmuru için çok güzel bir mantık
yürütüyor;
‘’Burada yağmur mutlak,
görkemli ve ürkütücü. Bu yağmuru kötü hava diye tanımlamak, yakıcı güneşe güzel
hava demek kadar yanlış’’
Zefir, kafama not etmeye çalışacağım önerilerini,sağol.
YanıtlaSilÜç yazardan da okudum, üçünü de sevdim. Brecht'teki değişim ilginç...Walter Benjamin'in TEk Yön'ü çarpmıştı neredeyse. Böll'ün Katarina Blum'un Çiğnenen Onuru da. Günlükleri ben de seviyorum, rastlarsam bunları almakta tereddüt etmeyeceğimdir :)
YanıtlaSil