29 Mayıs 2012 Salı

RHINOCEROS

Gergedan imgesi ne zaman edebiyat ve yaratı alanıyla ilişkiye girdi diye düşünmeye başladığımızda 16. yüzyıla kadar gitmek gerekir. Albrecht Dürer in 1515 tarihli gravürü ilk akla gelen... Ama gergedan her yönüyle ulusların sanatında yer almış, örneğin İsadan önce 11. yüzyılda dahi Çin sanatında örneklerine rastlamak mümkün. Şüphesiz Afrika kıtasında, Sudan'dan Rodezya' ya Namibya ve Sahra Çölüne dek yayılır gergedan'ın zırhlı gövdesi ve ona ait eşyalar...Hindistan'da kutsal sayılır ve fille mücadelesi efsaneleşir,Afrika'da, Asya'da gergedan boynuzu tozu afrodiziyak sayılır...
Dürer gravüründe çizdiği hayvanın aslını hiç görmemişti bu nedenle ona Dürer gergedanı demek yanlış olmaz. Ve daha önemlisi sanatının hayal dünyasından çıktığı için tam anlamışya gerçeküstü niteliklerle donatılmış bir gergedandır bu...Derisi zırhlıdır,ayakları inanılmaz güçlü görünmekte ve sırtına da mitolojik havvanlarda rastlanabilecek bir boynuz eklenmiştir. Tüm bu acayipliklere rağmen Dürer'in gravürüne bakan birisi onun gerçek olmadığına dair bir duyguya kolay kolay kapılmaz. Bu ekstra aksesuarlarla donatılmış hayvanın gerçek bir gergedan olduğuna detaylara dalmadan kendimizi inandırırız. Zaten genelde de böyle olmuş Dürer'in gravürü gergedan figürü olarak okullarda yüzyıllarca kullanılmıştır.
Odamdaki kitap yığını arasında elime uzun yıllar önce edindiğim Argos Dergisinin Gergedanname eki geçince saydfalarını bir kez daha çevirdim. Enis Batur'un önsözünün ardından görsel anlamda doyurucu bir gergedan figürü şöleni okuyucuya sunulmuş. Gergedanın sanatla olan ilişkisinde bedeninin anormal güzelliği önemli bir rol oynasa gerek...Bir imgenin tüm tuhaflığına ama bir o kadar çarpıcılığına sahip gergedan aynı zamanda dinginliğin, yavaşlığın ve sağlam duruşun da eşsiz bir sembolüdür. Seyreden kişiye dört ayaklı ham bir fantezi sunar gergedan...
T.Sarı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder