16 Ocak 2013 Çarşamba

Bu Üç An...

Claude Bremond herhangi kurgusal bir metinde üç aşama olduğunu söyler. Kabaca en başta OLASILIK vardır herşey onunla başlar çünkü bunu yaşamdan çıkarırsak bitkisel bir var oluş içersinde sabitlenmişiz demektir. Hatta bazen bir ağacın başına bile çok ilginç şeyler gelebilir dolayısıyla her oluşum her organizma olasılıktan payını alır...eninde sonunda...
İkinci durum EYLEME GEÇİŞ'tir. Hareket daima kurgusal yazının vaz geçilmez parçasıdır. Metin bir araba motoru gibidir. İçine binip öylece oturamazsınız. bunu yapsanız bile canınız sıkılır dolayısıyla motoru çalıştırıp gaza basmak isteyeceğiniz bir şeydir roman, öykü, hatta şiir...
Ama bir olasılık daha var EYLEME GEÇMEYİŞ. Yapıtın harcında atıllık olabilir. Karakterler kendi başlarına çürümeyi seçebilirler. Doğa öylece yazarın gözlem yaptığı bir nesne olarak algılanabilir. Romanın kahramanı tam bir uyuz olabilir, yönetmen filmin her karesinde fotoğrafçılığa kafayı takarak ananızdan emdiğiniz sütü burnunuzdan getirebilir hatta Cannes'dan ödül bile alabilir. Eyleme geçip geçmeme sorunu Rus romanıyla başlayan ve Fransızlarla doruğa ulaşan bir dilemmadır.
Üçüncü aşamada SONUÇLANMA var. Hikayenin bitmesi perdenin sağ salim kapanması hepimizin istediği bir şey. Küçüklükten beri her anlatının sonuçlanması gerektiği ile beynimiz dağlandığı için hep sonuç odaklı sanatsal süzgeçlerle yol alıyoruz. Kapitalist toplumun tüketim sakızı sattığı sürece hiç bir şeyi sonuçlandırmaz oysa. Ne diziler doğru dürüst biter ne sevişme sahneleri gideceği yere kadar gösterilir. Biz sonuca açız, ona susamışız ama kendi hayatımızın sonuna bile katlanamayız. Kendi hikayemiz çoktan bitmiş bile olabilir. Ama sanat bize 120 sayfada ya da 120 dakikada bir sonuç veriyor az çok. Bence çok ciddiyetsiz bir durum :)
Neyse, Bremond SONUÇLANMAMA diye bir seçenek daha sunuyor bize. Allahtan kurgusal sanatın elinde sonuçlanmama gibi bir teknik silah var. Bu frenkçesi obscurite olan şey yani muallakta kalma her şeyin anası...Bizi çoğunlukla baştan çıkaran ve sıradan insandan bir iki basamak yukarı çeken şey sonuçlanmayana duyduğumuz meraktır gibime geliyor.
Mesela Yakup Kadri'nin Yaban'ında Yüzbaşı Celal sonra ne yapmıştır ? Başına neler gelmiştir? 40'lı 50'li yıllarda nasıl bir hayat sürmüştür ne iş tutmuştur? Yıllardır merak ederim. Muhteşem Gatsby'deki anlatıcı Nick acaba 80 yaşını görebildi mi? 30'lardaki Büyük Buhran'da neler yaptı? Ya Sait Faik'in işten çıkmış gibi pembe ve terli Ali'si tek başına mı devam etti öyle anasından ayrı?

2 yorum:

  1. Ali'yi çok sonuçlara götürmüşümdür ben, ama hep mutlu sonlu. Sonuçlanmama - belki de sonuçlanamama- seçeneği okur için bazen sorunlu, ama ben hep öyle yazmayı seviyorum.Çünkü bildiğim bir son olmadı şimdiye kadar. Postmodernizm ya da ne derlerse desinler, artık sonlu öyküler yok bence, o kadar parça parça iken insan...(buraya neden yorum yazmadığımı hatırladım.)

    YanıtlaSil
  2. Artık tüketerek bir şeyi sonlandıramıyoruz, buna zaten izin de vermiyorlar...Örneğin Dijitürk üyeliğinizi bir sonlandırmak isteyin de göreyim sizi :))

    YanıtlaSil