31 Ocak 2013 Perşembe

UMMA...

Cemal Süreya' Aydınlık Gazetesindeki yazılarından birinde Behçet Necatigil'den bahsederken şiirinde yazı işaretleri giderek sözcüklerin yerini daha çok aldı diyor. Necatigil'in siyasal şiirden uzak tavrının belki de onun kelimelerini boşalttığını ve yerini üç noktalara, tirelere yapayalnız vigüllere bıraktığını ima ediyor.
Bir şair için sessizlik nedir bilemiyorum, herhalde affedilmez bir şey olsa gerek. Necatigil'in sessizliğinin ve Süreya'nın defalarca onun için söylediği yorgun argın eve dönen memur benzetmesinin bir sessizlikle buluşmaması mümkün değil. Süreya devam ediyor usulca yağdırıyor linç damlalarını; klişelere taktı aklını, onların bir anlatım yolunu aramaya yöneldi. Böylece tedirginliği toplumsal olmaktan çıkıp, denebilirse, kötümser bir kişisel felsefe haline gelmeğe başladı... 
Kupaların Beşlisi
Bence bir şair olarak çok iyi bir yere yönlenmiş Necatigil, Rilke'ye evrimlenmiş yani, zaten bunu Süreya'da kabul ediyor. Necatigil'in klişelere kafayı takmasını Necatigil'i galaksinin en ucuna atan ve bizim topraklarımızdan uzağa fırlatan bir stil olarak algılamak gerek. Çok iyi yapmış Necatigil, bu topraklardan biraz ileriye fırlamış. şair olarak.Korkunç bir suçtur bu haaa sakın!!.
Devam edelim Süreya eleğine; Teknolojinin yenilikleri bir bezginliğe götürmediği anlarda, Necatigil'de parça saplantılar haline gelmekte, bakışlarında yalnız ayrıntılarla ilgilenen tikler yaratmaktadır. Giderek bir alet kutusunun  içindekileri yazmaya yönelmesi bundandır.
C. Süreya'nın Parça kelimesinden ne anlama ulaşmaya çalıştığını çıkaramadım. Herhalde anlık hissiyat kastediliyor. 
Şair  ayrıntılarla ilgilenir ve bir de bunlara tiklerini eklerse bence mükemmel olur. Bu tikler İkinci Yeninin gramer ötesi spastik kelime öbeklerinden değilse çok daha iyi olur. Necatigil bir alet kutusundan çalışır, zira  kendi deyimiyle 'Yazdığımız kendisi olamamış bir şey'. Necatigil'e göre şiir bir miktar tamir gerektiren bir sorundur. Her şairin bir alet kutusu olması gerekir bence yoksa bir okuyucu olarak imge duşu almaktan şiir bunağına dönüşüveriyoruz.
Evet Necatigil genç şairler üzerinde etkisi olmayan bir şair olabilir. Zira biz toplum olarak kişisel öykülemenin değerini tam olarak anlayamadık. Şiirimizde kişiselliğini itiraf eden bir şair bulmak için mumla yola çıkmamız gerekiyor. Küçük İskender tarzı bir kişisellikle dolu değil tabiki Necatigil dünyası, daha çok pek romanlarımızda televizyon dizilerimizde bile rastlayamadığımız hayatında yürek hoplatıcı heyecanların olmadığı orta sınıf kentli burjuva insanının dünyası... İşin en kötü (Bence en iyi! )tarafı  aşkta öyle aman aman rol oynamaz Necatigil şiirinde. Düşünsenize aşka tedirginlik ve hayıflanmanın dışında değer vermeyen, güzel söz söylemeyi umursamayan, hatta isyan etmeyi bir meta anlatım olarak başkalarına bırakmış bir Türk şairi var. Bence bu bile tek başına bir devrimdir. Görülmemiş bir şeydir. Bir fenomendir. 

***
Süreya, İ.Ü Edebiyat fakültesine bir söyleşi için geldiğinde gitmiştik... Yanında çok güzel genç bir sarışın bayan vardı hatırladığım kadarıyla . Süreya'ya imge nedir diye sormuşlardı o da güvercin bir barış imgesidir demişti mesela...Güzel bayan şaire o kadar yakın,  o kadar samimi duruyordu ki insanın şair olası geliyordu...

Necatiyle bitirmek farz oldu;
      Olmadık yerde
      Ölmemizle kalırız
      Fazla umma!

4 yorum:

  1. İkinci yeniye laf söyletmem arkadaş! Tamam, Süreyya kadar olup kolumuza afet-i devran bir sarışın takamadıysam da zamanında çok hayır duamı aldılar.:))

    YanıtlaSil
  2. Ben de severim meraklanmayın...İlk önce hafiften döveyim sonra severim diye düşünüyordum ama bakın deşifre ettiniz beni... :)))

    YanıtlaSil
  3. İki şairi de adamakıllı okumadığım için yorum katamayacağım ama güzel bir karşılaştırma yazısı.

    YanıtlaSil
  4. azar azar okunduğunda daha keyifli oluyor şairler, zaman zaman okunduklarında da...

    YanıtlaSil