\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\
a.
Bir Macbook
air ile yazmak başka bir şeyle yazmaya benzemiyor... Bir çok bilgisayar
kullandım ama klavyenin bu kadar rahat olduğu ,bu kadar ince ve taşınabilir bir
aletle çalışmamıştım. Bilgisayarın maliyeti de ona göre kuşkusuz ama şimdilik
kafaya takmıyorum, iki ay sonra başlıyor taksitler ve oldukça uygun bir fiyata
aldım.
Bir
Mac bilgisayarın fontlarını diğerlerinden farklı yapan o koyu dolgunluğu mesela
pc’de durum biraz daha zayıf kalıyor.
Ekran
parlaklığının ortama göre ayarlanması bazen yazdığınız metnin aydınlanmasına
bazen hafiften loşlaşmasına neden oluyor...
Tıpkı
bir mum ışığı gibi , ama hele bir durun! Mum derseniz iki dakikanınızı
alırım...
b.
‘’Nesne
bir AYNADIR. Hem de ölümcül cinsten bir aynadır çünkü özneyi neredeyse
saydamlaştırarak yansıtmaktadır.’’ Çaresiz Stratejiler,
J.Baudrillard
Evet!
Beni yansıtıyor bazı alışverişlerim.
Hepsi değil ama!...Azmanlaşmış lüksler beni yansıtamaz, olsa olsa içsel bir
çöküntünün izlerini taşır pahalı alışverişler. Ama şimdilerde şöyle bir slogan
da üretilmiş, mesela evladiyelik bilgisayar...Son Toshiba’m yedinci yıla
girecekti...Hala baş ucumda duruyor ne çok şaplakladım metin yazarken, tuşlar
hala taş gibi ve biraz daha klavyede zırvalamak istemez misin diye bana sırıtarak bakıyor... O kadar da değil! Yedi yıl süren evlilik yok neden bir aletle bu kadar
zaman geçireyim zira şöyle de bir şey var;
‘’NESNE,
özgün bir töz ya da anlama sahip olmadığı için özneyi büyülemeyi ve ayartmayı
becerebilmiştir.’’ Çaresiz Stratejiler, J.Baudrillard
Evet
ayartıldım!
İşin
aslına bakarsanız ayartma işini nesne yaparken ayartılmanın bir yaşam
ilerlemesi ve diyalektik bir geçiş eylemi olarak algılanması gerekiyor. Evet
ayartıldım, zira nesne özgün bir töze sahip değildi (Bütün laptoplar ve PC’ler
için konuşuyorum). Tam bir yazı makinesi olmaktan uzaktı ,bilgi
depolayabiliyordu resim çekip video oynatabiliyordu bu da onu kaypak ve
kişiliksiz yapıyordu ama diğer taraftan kendimi yazının ortamına tam olarak
adayabileceğim bir platform da sağlayabiliyordu...Diğer bilgisayarlar gibi her
tarafından dikkat dağıtıcı bir takım uygulamalar fırlamıyor, yoğunlaşmayı
kesintiye uğratmıyordu.
Bırakın
çocuk biraz mazeret üretsin! Keyiflere bin bir türlü mazeret basamağını
adımlayarak çıkmıyor muyuz?
Bu
noktada kaypaklığın içinden beliren bambaşka bir kişilikle karşı karşıyayız
hepimiz. Bilgisayarın ultra tözsüzlüğü ,ultra şizoidliği, kaypaklığı, fahişemsi
hazırbulunurluğu , daha açıkçası o belirgin kötücül oyuncaklığı, bir çeşit
tekno-dildo yapısı...
İtaat
ister bilgisayar...Bir ağır abinin lafını bitirmesini uzun süre sıkılarak
bekler gibi bilgisayarın operasyon yapmasını beklersiniz...
Ya Labirentlerinde saklanan irinler!..
Uyuşturucu
satan cildi türlü pazarlıklarda kararmış buruşuk bir Topkapı torbacısı...
Bilgisayarın
karakteri budur...
Baudrillard’ın
naif, dokunaklı Fransız evreni bile benim bu tanımlamamı bir karakter olarak
kabul ederdi herhalde...
c.
Yazı araçları düşüncenizi etkiler diyor Nietzsche...Çok haklı
bir çıkarım. Ama beni yazma deneyiminde en çok zevk aldığım ortama taşıyan
kesinlikle bir MacBook Air değil...Daha başka anılar ve ortamlar çok farklı bir
çıkarıma götürüyor...
Mum
ışığı...
Karadeniz
kıyılarındaki her hangi bir gençlik kampında , çadırda kaldığımız o zamanlarda
, mum ışığında yazmak...Enfes...
Ya
da İstanbul’da 80 başlarındaki elektrik kesintilerinde gaz lambasında yazılan
ödevler komposizyonlar...Savaşsız ortamın zorunlu karartma geceleri...
Sarı
ışık altında yazılan her şey...Bir mum ya da gaz yağı lambası sizi, kağıdı ve
masayı en doğal haliyle aydınlatır. Yazı
ortamının haricindeki her şey gölgelere aittir ve bu aydınlatma öyle doğal bir
küre yaratır ki kalem, kağıt spot ışığı altında sahneye çıkar.
Dış
dünya parlamalardan uzak imgesel halelerle yanı başınızda salınır, metne
gireceği zamanı sabırla bekler...
d.
Büyük
ihtimalle Mac kullanan nesiller hatta belki de Steve Jobs bile mum ışığında
yazmayı ancak filmlerde görmüşlerdi... Oysa çocukluğunu ve ilk gençliğini
köşede kalmış darbeli bir ülkede geçiren herkes filmin dışında değil, tam da
içindedir...
baştan diyeyim.. Enis Batur tadında bir deneme olmuş. Tadında olması, esinlenme anlamında değil (kişisel olarak) sevdiğim bir yazar olmasından kaynaklı bir durumdur. Gelelim konuya: Dell İnspiron 6400. TAm da aynı sebeple: Klavyesine vurgunum. Bizimki daha taze bir ilişki sizinkine göre; beş yıllık. Ancak, tutkunluğuma sebep klavyesi sizlere ömür durumda. Ama konunun J.Baudrillard'a bağlanabileceği aklıma gelmezdi. Neyse, hiç olmazsa Freuda dayandırmamışsın, buna da şükür.:P
YanıtlaSilKalemine sağlık...
Freud'a dayandıra dayandıra adamı mezarında kalbura çevirdiler zaten :))
YanıtlaSilDell sessiz sakin ama sağlam...esasen çok program meraklısı değilseniz bir laptop bilgisayar kullanım açısından beş yılı aşabilir...