3 Kasım 2012 Cumartesi

GÖLGELERE AİTTİR...


\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\
a.
Bir Macbook air ile yazmak başka bir şeyle yazmaya benzemiyor... Bir çok bilgisayar kullandım ama klavyenin bu kadar rahat olduğu ,bu kadar ince ve taşınabilir bir aletle çalışmamıştım. Bilgisayarın maliyeti de ona göre kuşkusuz ama şimdilik kafaya takmıyorum, iki ay sonra başlıyor taksitler ve oldukça uygun bir fiyata aldım.
Bir Mac bilgisayarın fontlarını diğerlerinden farklı yapan o koyu dolgunluğu mesela pc’de durum biraz daha zayıf kalıyor.
Ekran parlaklığının ortama göre ayarlanması bazen yazdığınız metnin aydınlanmasına bazen hafiften loşlaşmasına neden oluyor...
Tıpkı bir mum ışığı gibi , ama hele bir durun! Mum derseniz iki dakikanınızı alırım...
b.
‘’Nesne bir AYNADIR. Hem de ölümcül cinsten bir aynadır çünkü özneyi neredeyse saydamlaştırarak yansıtmaktadır.’’ Çaresiz Stratejiler, J.Baudrillard
Evet! Beni  yansıtıyor bazı alışverişlerim. Hepsi değil ama!...Azmanlaşmış lüksler beni yansıtamaz, olsa olsa içsel bir çöküntünün izlerini taşır pahalı alışverişler. Ama şimdilerde şöyle bir slogan da üretilmiş, mesela evladiyelik bilgisayar...Son Toshiba’m yedinci yıla girecekti...Hala baş ucumda duruyor ne çok şaplakladım metin yazarken, tuşlar hala taş gibi ve biraz daha klavyede zırvalamak istemez misin  diye bana sırıtarak  bakıyor... O kadar da değil! Yedi yıl  süren evlilik yok neden bir aletle bu kadar zaman geçireyim zira şöyle de bir şey var;
‘’NESNE, özgün bir töz ya da anlama sahip olmadığı için özneyi büyülemeyi ve ayartmayı becerebilmiştir.’’ Çaresiz Stratejiler, J.Baudrillard
Evet ayartıldım!
İşin aslına bakarsanız ayartma işini nesne yaparken ayartılmanın bir yaşam ilerlemesi ve diyalektik bir geçiş eylemi olarak algılanması gerekiyor. Evet ayartıldım, zira nesne özgün bir töze sahip değildi (Bütün laptoplar ve PC’ler için konuşuyorum). Tam bir yazı makinesi olmaktan uzaktı ,bilgi depolayabiliyordu resim çekip video oynatabiliyordu bu da onu kaypak ve kişiliksiz yapıyordu ama diğer taraftan kendimi yazının ortamına tam olarak adayabileceğim bir platform da sağlayabiliyordu...Diğer bilgisayarlar gibi her tarafından dikkat dağıtıcı bir takım uygulamalar fırlamıyor, yoğunlaşmayı kesintiye uğratmıyordu.
Bırakın çocuk biraz mazeret üretsin! Keyiflere bin bir türlü mazeret basamağını adımlayarak çıkmıyor muyuz?
Bu noktada kaypaklığın içinden beliren bambaşka bir kişilikle karşı karşıyayız hepimiz. Bilgisayarın ultra tözsüzlüğü ,ultra şizoidliği, kaypaklığı,  fahişemsi hazırbulunurluğu , daha açıkçası o belirgin kötücül oyuncaklığı, bir çeşit tekno-dildo yapısı...
İtaat ister bilgisayar...Bir ağır abinin lafını bitirmesini uzun süre sıkılarak bekler gibi bilgisayarın operasyon yapmasını beklersiniz...
 Ya Labirentlerinde saklanan irinler!..
Uyuşturucu satan cildi türlü pazarlıklarda kararmış buruşuk bir Topkapı torbacısı...
Bilgisayarın karakteri budur...
Baudrillard’ın naif, dokunaklı Fransız evreni bile benim bu tanımlamamı bir karakter olarak kabul ederdi herhalde...
c.
Yazı araçları düşüncenizi etkiler diyor Nietzsche...Çok haklı bir çıkarım. Ama beni yazma deneyiminde en çok zevk aldığım ortama taşıyan kesinlikle bir MacBook Air değil...Daha başka anılar ve ortamlar çok farklı bir çıkarıma götürüyor...
Mum ışığı...
Karadeniz kıyılarındaki her hangi bir gençlik kampında , çadırda kaldığımız o zamanlarda , mum ışığında yazmak...Enfes...
Ya da İstanbul’da 80 başlarındaki elektrik kesintilerinde gaz lambasında yazılan ödevler komposizyonlar...Savaşsız ortamın zorunlu karartma geceleri...
Sarı ışık altında yazılan her şey...Bir mum ya da gaz yağı lambası sizi, kağıdı ve masayı en  doğal haliyle aydınlatır. Yazı ortamının haricindeki her şey gölgelere aittir ve bu aydınlatma öyle doğal bir küre yaratır ki kalem, kağıt spot ışığı altında sahneye çıkar.
Dış dünya parlamalardan uzak imgesel halelerle yanı başınızda salınır, metne gireceği zamanı sabırla bekler...

d.
Büyük ihtimalle Mac kullanan nesiller hatta belki de Steve Jobs bile mum ışığında yazmayı ancak filmlerde görmüşlerdi... Oysa çocukluğunu ve ilk gençliğini köşede kalmış darbeli bir ülkede geçiren herkes filmin dışında değil, tam da içindedir...

2 yorum:

  1. baştan diyeyim.. Enis Batur tadında bir deneme olmuş. Tadında olması, esinlenme anlamında değil (kişisel olarak) sevdiğim bir yazar olmasından kaynaklı bir durumdur. Gelelim konuya: Dell İnspiron 6400. TAm da aynı sebeple: Klavyesine vurgunum. Bizimki daha taze bir ilişki sizinkine göre; beş yıllık. Ancak, tutkunluğuma sebep klavyesi sizlere ömür durumda. Ama konunun J.Baudrillard'a bağlanabileceği aklıma gelmezdi. Neyse, hiç olmazsa Freuda dayandırmamışsın, buna da şükür.:P
    Kalemine sağlık...

    YanıtlaSil
  2. Freud'a dayandıra dayandıra adamı mezarında kalbura çevirdiler zaten :))
    Dell sessiz sakin ama sağlam...esasen çok program meraklısı değilseniz bir laptop bilgisayar kullanım açısından beş yılı aşabilir...

    YanıtlaSil