Bir Camus bakışı
olduğu kesin... Ona ait bir yüz ifadesi... Buna bohem bir çehre diyebiliriz.
Biraz daha sinematik tiplemelere gönderme yaparsak Albert Camus’nun fotoğraflara
yansıyan yüzü Humphrey Bogart’la Gerard Philipe karışımı bir şeydir. Bu savaş
sonrası silüetlerin en etkileyicisidir. 1940’lardan başlamak üzere ölümüne dek
Camus’yu ağzının kenarında veya parmaklarının ucunda Gauloise sigarası, çoğu
zaman paltolu, ve eğer iç mekanlarda çekildiyse üzerinde oldukça şık takım
elbiseler, hafif boşa alınmış kravatlarla görürüz. Saçlar daima geriye doğru
taranmıştır.
Sigarayı oldukça
yoğun içiyordu Camus, ve ölümü ondan olmadı...
Çok parlak ve öne
çıkan görüntüler değildir bunlar ama yazdığı metnin dışında da da etkilere
sahiptir. Sanki Sisifos Söylemi’nin yazarı bir çeşit modern Sisifos gibi
görünmek istemektedir; yaptığı işi umarsız bir dünyaya yaymakla meşgul, hepsi bu...
Fotoğrafçı
Cartier-Bresson’un çektiği tüm Albert Camus fotoğraflarında hareketli bir
duruştan vazgeçmez. Ofisinde ayakta durduğu pozlar vardır. Masasının başında
kimi zaman düşünürken, balkonda şehre öylesine bakarken... Bir Albert Camus
okuyucusu bu pozları gördüğünde çok da bir yazara ait olduğunu düşünmez. Sadece
biraz sonra bir soru soracağını ve bu sorunun kesin bir yanıtının olmadığını
hissettirmek ister gibi ölçülü bir dağınıklıkla serimlenir kameranın önünde.
Çok az şey
değişecektir yazarak. Bu nedenle bir kütüphanenin, kağıtlarla dolu bir masanın
önünden sıyrılmaya çalışır, pardösüsü üzerindedir, hemen dışarı çıkacakmış izlenimi uyandırır...
Şüphesiz
boşluğun önünde poz vermek için..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder