Belki de böyle
önümde klavye ne gelirse aklıma döktürmem gerek , ama biliyorum bir çok zaman
hep aynı şey oldu… Yazı biten bir şeye dönüşüyor. Beden ,yaşam ve diğer şeyler
bir enkaz bir barikat gibi yazmaya giden yolun önünde birikiyorlar. Ve ben
bırakıyorum öylece vakit akıp gidiyor. Boş bir sayfa …Her metnin sonunda
aslında bomboş ve sonsuza dek uzanan bir
sayfa vardır. Bu çok garip... ilk kelime gerçekten öncesiz bir şey gibi ilk
başlangıcını verir gibi geliyor bana ama ardından metin bitince o geniş ıssız
plato uzanmaya devam ediyor. Hissettiğim şey budur... Son cümleyi yazdıktan
sonra sayfa akmaya devam ediyor çünkü metin hep daha çok şey istiyor yazan
kişiden.
Şimdi bunu aşmak
için klavyeye bakmıyorum. Sayfa değil ilgimi çeken salt harflerin tekil dağınıklığına
bakıyorum. Satırlara paragraflara bakmıyorum. Canım çekmiyor.... Karşılaştırma
yapmak istemiyorum aklımdan geçenlerle cümlelerin ekran üzerinde güzel ve
anlamlı oturup oturmadığını kontrol etmek beni içine çeken tedirgin eden bir
dert değil. Bilgisayarın klavyesi çok rahat... Serin bir yatak gibi...
Gerindikçe derin...metalik bir soğukluk yazarken avuç içinin temas ettiği
noktayı soğutuyor. Öyle klavyelerle yazdım ki bir trampleni andırıyorlardı.
Parmaklarınıza istemediğiniz bir itiş veriyorlar. Bazıları ise ıkışık tıkışık, monte
edildikleri yataklarında en küçük basınçta çıtlayarak geriliyorlar...
Gözbebeklerim
minimal kıpırdamalarla salt harflerin konumlarını kontrol ediyor ve parmak
uçlarımı doğru yere yönlendiriyor. Usta bir piyanist de herhalde aynı motor
hareket mekanizmasıyla enstrümanını konuşturur. Benden çok daha maharetli
olması ayrı bir konu...Yazmak ile piyano çalmak arasındaki sıkı benzerliği
ıskalamamak lazım. Müziğin kurduğu cümlelerin bizim abuk sabuklamalarımızdan
çoğu zaman daha parlak anlamlar ilettiğini ve duygu açısından kelimeleri yaya
bıraktığını farkındayım.
Birde yazmak
spordur. Mesela gecenin bu saatinde bileğimdeki kireçlenmeye en azından yazma
eylemi meydan okuyabilir.
Yaşasın ufak
karıncaların ordusu,
eli sopalı,
palalı dünyaya karşı...
Dün gece düşünmüştüm yazmak ve piyano arasındaki ilişkiyi.Benzerliği ve farklılığı.Tesadüf ki yazınıza denk geldim bugün ne güzel.Belki de algımdaki seçicilik doğru yönde çalışmaya başlamıştır uzun zaman sonra ya da sadece tesadüftür başta dediğim gibi değil mi ya başlığı 00.24 olan bir yazıda piyano ve yazıyı bulabileceğini ancak bir müneccim bilebilir.Ne saçmalıyorum :)
YanıtlaSil