Camus’nun
Cezayir’le ilgili tüm yazılarında belli betimlemeler vardır. Bunlar bir
kitaptan diğerine aktarılır. Camus’nun Cezayir’deki kenti Oran yazarın
yapıtlarında bitmeyen bir mekan olarak varlığını gösterir. Belki bunlar
titizlikle ayıklansa sırf Cezayir’le ilgili bir Camus’ kitabı bile çıkabilir.
Mesela ilk elden şöyle başlayabiliriz;
‘Bu akşam
da böyle
işte… Bu Mağrip
kahvesinde, Arap kentinin ta bir ucunda, geçmiş
bir mutluluğu değil,
garip bir duyguyu anımsıyorum.
Gece olmuş bile. Duvarlarda,
kanarya sarısı
aslanlar beşer dallı
palmiyeler arasında, yeşiller
giymiş şeyhleri
kovalıyorlar. Kahvenin bir köşesinde,
bir asetilen lambası, oynak
bir ışık saçmakta… Ama sarılı,
yeşilli minelerle süslü bir küçük fırının
dibindeki ocak veriyor asıl aydınlığı’ Tersi ve Yüzü. S.50
Camus’nun
yabancılaşmanın getirdiği gergin sessizliği yada umursamaz ıssız boyun eğişini
düşündüğümüzde ve açık seçik çok fazla betimleme olmadan kısa diyaloglu
kurgularını düşündüğümüzde yukarıdaki alıntının detayı karşısında biraz
şaşırmamak elde değil. Camus kendi doğduğu topraklardan bahsederken kelimenin
tam anlamıyla döktürür…Örneğin Düğün’de
ayrıntılar gene coşar
‘Cezayir
yazlarının
buruk dersi… Ama şimdiden mevsim titriyor
ve yaz bastırıyor.
Eylülün ilk yağmurları,
bunca şiddetten ve gerginlikten sonra,
kurtulmuş toprağın
ilk gözyaşları
gibi, sanki birkaç gün süresince sevgiye burnunu sokarcasına.
Oysa aynı dönemde keçiboynuzu ağaçları
tüm
Cezayir’i bir aşk kokusuna gömer. Yağmurdan
sonra, tüm dünyanın, karnı
acıbadem kokulu bir tohumla ıslanmış
olarak…’ Düğün S.53-54
Bu
romantizm çocuklukla ilgili anılarında , başka bir kitapta, İlk Adam’da aynı şekilde ama daha gerçek
yaşamla beslenerek devam eder. Cezayir’de öğle uykusuna zorlanan bir çocuğu
şöyle anlatır;
‘Cezayir’in
bir dış mahallesindeki küçük dairenin
üç odası özenle kapatılmış
panjurların çubuk çubuk karanlığına
gömülürdü. Dışarıda,
kuru vetozlu sokaklar sıcaktan
pişer, odaların
yarı karanlığında,
bir iki koca sinek, hiç
yorulmak bilmeden, uçak
vınlamalarıyla
bir çıkış
arardı. Sokağa
inip arkadaşlarına
katılamayacağı
ölçüde sıcak
olurdu, onlar da zorla evlerinde tutulurlardı.’ İlk Adam s.43.-44
Bu
anlatılar dünyanın bu coğrafyası hakkında Camus’nun kendince haklı saplantıları
ve yine kendine has estetik bakış açısıyla dolu…ama galiba gene bir yerde zannedersem
Düğün’de şu tespiti yapmaktan kendini alıkoyamıyordu; İnsanlar
kendilerine karşın, dekorlarına
karşın ölürler…
T.SARI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder