2 Ağustos 2012 Perşembe

ALBERT CAMUS ve BilinçAltı Mekanları


Camus’nun Cezayir’le ilgili tüm yazılarında belli betimlemeler vardır. Bunlar bir kitaptan diğerine aktarılır. Camus’nun Cezayir’deki kenti Oran yazarın yapıtlarında bitmeyen bir mekan olarak varlığını gösterir. Belki bunlar titizlikle ayıklansa sırf Cezayir’le ilgili bir Camus’ kitabı bile çıkabilir. Mesela ilk elden şöyle başlayabiliriz;

    ‘Bu akşam da böyle işte… Bu Mağrip kahvesinde, Arap kentinin ta bir ucunda, geçmiş bir mutluluğu değil, garip bir duyguyu anımsıyorum. Gece olmuş bile. Duvarlarda, kanarya sarısı aslanlar beşer dallı palmiyeler arasında, yeşiller giymiş şeyhleri kovalıyorlar. Kahvenin bir köşesinde, bir asetilen lambası, oynak bir ışık saçmakta… Ama sarılı, yeşilli minelerle süslü bir küçük fırının dibindeki ocak veriyor asıl aydınlığı Tersi ve Yüzü. S.50

Camus’nun yabancılaşmanın getirdiği gergin sessizliği yada umursamaz ıssız boyun eğişini düşündüğümüzde ve açık seçik çok fazla betimleme olmadan kısa diyaloglu kurgularını düşündüğümüzde yukarıdaki alıntının detayı karşısında biraz şaşırmamak elde değil. Camus kendi doğduğu topraklardan bahsederken kelimenin tam anlamıyla döktürür…Örneğin Düğün’de ayrıntılar gene coşar

Cezayir yazlarının buruk dersi… Ama şimdiden mevsim titriyor ve yaz bastırıyor. Eylülün ilk yağmurları, bunca şiddetten ve gerginlikten sonra, kurtulmuş toprağın ilk gözyaşları gibi, sanki birkaç gün süresince sevgiye burnunu sokarcasına. Oysa aynı dönemde keçiboynuzu ağaçları tüm Cezayir’i bir aşk kokusuna gömer. Yağmurdan sonra, tüm dünyanın, karnı acıbadem kokulu bir tohumla ıslanmış olarak…’ Düğün S.53-54

Bu romantizm çocuklukla ilgili anılarında , başka bir kitapta, İlk Adam’da aynı şekilde ama daha gerçek yaşamla beslenerek devam eder. Cezayir’de öğle uykusuna zorlanan bir çocuğu şöyle anlatır;

Cezayir’in bir dış mahallesindeki küçük dairenin üç odası özenle kapatılmış panjurların çubuk çubuk karanlığına gömülürdü. Dışarıda, kuru vetozlu sokaklar sıcaktan pişer, odaların yarı karanlığında, bir iki koca sinek, hiç yorulmak bilmeden, uçak vınlamalarıyla bir çıkış arardı. Sokağa inip arkadaşlarına katılamayacağı ölçüde sıcak olurdu, onlar da zorla evlerinde tutulurlardı.’ İlk Adam s.43.-44

Bu anlatılar dünyanın bu coğrafyası hakkında Camus’nun kendince haklı saplantıları ve yine kendine has estetik bakış açısıyla dolu…ama galiba gene bir yerde zannedersem Düğün’de şu tespiti yapmaktan kendini alıkoyamıyordu; İnsanlar kendilerine karşın, dekorlarına karşın ölürler…

T.SARI






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder