‘Yeryüzünde ideallerin nasıl üretildiğinin gizine kim bir göz atmak ister?’ Nietszche, Ahlakın Soykütüğü Üzerine
Yarışmaların en iyisi hangi sonuca varır? Bir keresinde meraklı birkaç arkadaş
bir öykü yarışmasına eser göndermiştik
ve merakla beklemeye koyulmuştuk. Zaman akmıyordu ve birbirimizin öykülerini
okuyup yarışmada ne şansının olabileceğini bilmeye çalışıyorduk. Kimse kimsenin
öyküsünü beğenmiyordu… Şüphesiz birbirimize açıkça bunu söylemiyorduk hatta
okuduğumuz öykünün güzel olduğunu ödül
bile alabileceğini söylüyorduk utanmadan ama içimizde bu ne berbat şey hiç şansı yok diyorduk. Böyle bir ikiyüzlülükle
bir birimizle olan arkadaşlığımızı, edebi dostluğumuzu sürdürüyor katıldığımız
yarışmadan gelecek zafer haberinin hayaliyle hafiften diğerlerine acıyorduk. Aradan
sıyrılacaktım, ben öyle düşünüyordum, yanı başımdaki de öyle…Tüm iç dünyamızda
bunlar olup biterken birbirimizle içkiler içip romantik serseriliklerle edebi
dünyamıza malzeme toplama işini de beraber yapmaktaydık Şimdi bakıyorum da istisnasız kötü öykülerdi
yazdıklarımız, ama önemli olan
yarışmanın sonucuydu…
En nihayetinde ürün gönderdiğimiz
yarışma küçük bir edebiyat grubunun bir dergi etrafında düzenlediği adı pek
duyulmamış bir şeydi …
Sonunda ödülü kazananların duyurulacağı tarihte sürpriz bir karar çıktı
jüriden. Ödüle layık hiçbir eser
bulunamamıştı.
Jüri gelen ürünleri değerlendirmiş elinin altında ne varsa okumuş hatta
sağa sola bakıp etrafta ne varsa günlerini gecelerini harcayıp kağıt
yığınlarını hallaç pamuğu gibi atmıştı. Didik didik etmişlerdi gönderilen
eserleri, her bir dosyanın içeriği süzgeçten geçirilmiş anlam ve imla
hatalarının altı rengarenk kalemlerle çizilmiş, bizim gibi değerli yazarların
ne demek istediği üzerinde etraflı dumanlı alkollü tartışmalar yapılmıştı.
Ama yok! Fos çıkmıştık hepimiz… Ne idiğü belirsiz kurgular karakterlerle
ipe sapa gelmez öyküler yarışmaya gönderilmiş ve jüri usandırıcı çalışma
temposunun ardından edebiyatımızın umutsuz durumu karşısında depresif bir
açıklama yapmış ve ödüle layık eser bulunamadığını söylerken hepimizin ağzının
payını vermişti…
Bir edebiyat jürisinden çıkabilecek en iyi karar ödüle layık eser
bulamamaktır belki
, en azından ben
şimdi böyle düşünüyorum.
Okunacak hiçbir şey yoktu, üstelik okunmaya değer bir şey yazamayanlar her
sene yarışmaya eser göndermeye devam edecekler gibi görünüyorlardı. Jüri bu
tehlikeyi de sezmişti ve bir daha bu dergiden bir öykü yarışması haberi
almadık.
Jüri ürkmüş olmalıydı...
Jüriyi ciddi korkutmuş, yaptığı
işten bezdirmiştik anlaşılan. Daha doğru dürüst okuyucu karşısına çıkmadan
etrafa bedbinlik salan yeteneksiz yazarlar grubu olarak düzenlenecek bir
yarışmaya sonsuz kereler eser göndermeye azimliydik. Çünkü diğer yarışmalarda
mutlaka birilerine bir ödül veriliyordu. Hatta kitapları bile basılıyordu
ardından. O sapsarı dosyalar , o poşet içindeki a4 kağıtları kitaba dönüşüyordu
peki neden bu yarışmadan da böyle bir pay kapmayalımki diye düşünürken i Jüri
sağlam bir kafa atmıştı bize.
Arkadaşa grubumuzdaki herkes içten içe bozulmuştu karara. Kişisel
algılamıştık jürinin kararını. Ödüle layık eser bulamamakta nesiydi? Ödül
parasını kitaplaştırma vaadini yerine getirmemek için bir kaçış yoluydu jürinin
yaptığı. Üstelik edebiyat desteklenmeliydi…Yeni yeteneklerin- ki bu durumda
kesinlikle bizdik- paçavra gibi bir kenara fırlatılıp atılması jürinin terbiyesizliğiydi…
Nobel ödülü açıklamalarını aratmayan
jüri kararında şöyle denilmişti ; Bu
seneki ödüle layık bir eser bulunamamıştır: Gönderilen eserlerin bütünlükten
yoksun olması dilden nasiplenmeyen kişilerce kaleme alınmış bir takım sayfa
doldurmacalardan ibaret olması, içinde inanılmaz derecede çiçek böcek
ifadelerinin olması, bir türlü atlatılamayan İstanbul saplantısı, eski daima
güzeldir ahlaklıdır mantığı, anne teyze hala ve abla duygusallığının ülkemizin
en büyük derdiymiş gibi sürekli tekrar edilmesi, her öyküde bir dul kadın alkolik
bir erkek, bıktırıcı şekilde ruh gibi dolaşan bir karakterin olması, mutlaka
bunalım geçiren bir kafkanın her daim her paragrafta belirmesi, öykü içinde
öykü, anlatı içinde anlatıyla spagetti tarzı bir kafa ütülemenin etnik ve
cinsel marjinallikle bezenmiş olarak tekrar tekrar sunulması ,ikinci sınıf dizi yazarlığından edebiyata geçme
teşebbüsünde bulunma vb. vb…vesaire
vesaire .Bu nedenlerle ödüle layık eser bulunamamıştır.
Edebiyat işte bu gibi jüriler nedeniyle ülkemizde yayılamıyor ilerleyemiyor.... Bir
ödül yarışması olacak ve sen buna layık eser bulamayacaksın . En azından
gençlere bir ödül verilebilirdi. En azından yazmaya yönlendirmek özendirmek
için verilebilirdi bir ödül...Bir şiltte mi veremezdiniz?
Ödülsüz ne edebiyat olur ne de eğitim....
..... ........
..... ........
jüri gerçekten bu ifadeleri mi kullandı :)))
YanıtlaSilsöylemedikleri söylediklerinden beterdi :)))))
YanıtlaSilSina Akyol'un geçenlerde, Yasak Meyva'da genç yetenekleri sergilediği sayfada bir sözü vardı. " Yukarıda örneklerini sunduğumuz arkadaşlar neden şiirlerinin yayınlanmadığı konusundaki sitemlerinden vazgeçerek, ürünlerini bundan sonra Yasak Meyva'ya değil, Posta Gazetesinde benzer örneklerinin yayınlandığı sayfaya yollamalarını öneririm. Hem şiir olarak adlandırmaktan kurtulurlar hem de yayınlatma şansı bulurlar." Sina Hoca'nın neden delirdiğini anlayabiliyorum çünkü her sayı öncesi yüze yakın ürün okuyor. Bunların yarıdan fazlasının yayınlanma değeri olmasını geçtim işkence malzemesi olarak rahatlıkla kullanılabileceğini de. Yani o jürinin de neler yaşamış olduğunu düşünürsek gayet kibar davrandığını söyleyebiliriz.:)) Kalem iyiyse iyidir; su akar yolunu bulur. Ve son söz: Yarışmalardan nefret ederim.:)
YanıtlaSilÖzendirici bir şeyler olabilirmiş evet. Ama hakikaten de bazen öyle kötü metinlerle karşılaşıyor ki insan, sonuna kadar okumak işkence gibi oluyor. Yine de yazmaya hevesli insanları soğutacak şekilde davranmamalılar...
YanıtlaSil