26 Ekim 2012 Cuma

OLmi

1.
Yazmak sınırsızca yapılan bir şey olmamalı galiba. Bir gazetede köşe yazarlarına kısıtlama gelmiş bilgisayarda ancak 3500 vuruş yazabileceklermiş. Bu sayıdan daha fazlası kabul edilmiyormuş. İlk başta yazıyı kısıtlamak bir miktar sansür ve düşüncenin susturulması gibi geliyor ama tabi eğer gerçekten yazıda bir düşünce varsa. Köşe yazarlarımızın bir çoğunun bilgi ifradı içinde oladuklarını iyi bir okuyucu hemen anlar. Nedense o kadar çok bilindik şeyler yazılarda yer alıyor ki gerçek düşünce , orijinal fikir bu klişe bilgi verme yığını içersinde cılız kalıyor. Aslında karşılıklı iletişimimizde de can sıkıcı malümatfüruşluklar muhabbetlerimizin arasına giriyor. Şahsen yaşım ilerledikçe çevremdeki böyle monolog bilgi makineleri karşısında canım sıkılıyor. Eskiden bilgili insana saygı gösterirdim şimdi arka planda düşünce yoksa bulantı geliyor, migrenim tetikleniyor. Gereksiz bilgi gösterileriyle bir insanı esir almak entellektüel tacizdir bence. Herkes birbirine bilgilerini sıralamayı iletişim zannediyor. Ama yazıda bu durum bir köşe yazarını resmen balon yazara çevirir. O halde yazı yazarken 3500 vuruşu geçmemek yani açık seçik bir şekilde yazı yazmak bence mantıklı.
Bu gazetemizin tavrını olumlu karşılayabiliriz.
Bir de işin başka bir yönü var, gereğinden kısa ve üçüncü sınıf manzumeleri andıran köşe yazıları ve bunları yazan köşe yazarları. Bazen tamamen estetikten koparak 70 li yıllardaki silik telgraf mesajlarını andıran ilkel bir dile dönüyorlar ve çok güçlü ironiler yaptıklarını zannediyorlar. Yazının dehaları olduklarından stillerinden pek eminler. Hoş bir takım miyop teyzeler de bu köşe yazarlarımızı destekledikleri için bir türlü silinip gitmiyorlar piyasadan
Neyse ey okuyucu aklını kullan ne obez yazara ne de anoreksik kalemciye prim ver! Peh peeehhh!!

2.
Bu ara sabah 7.40 gibi kalkıp balkona çıkıyorum ve o saaatin, yani 7.40'ın insanlarına rastlıyorum. O dakikalar günün en saf anları. İstanbul'un en tipik iki şeyi ortada yoktur mesela, birincisi mazot kokusu ikincisi metal kesme sesi. Metal kesme sesi hakkında bir uzun yazı yazacağım bir gün. Neden her zaman İstanbul'da herhangi bir semtte metal kesme sesi eksik olmaz onun nedenini araştırıp bulacağım. Biz Türkler neden metal kesme sesine bu kadar mahkumuz anlatacağım...
Şimdi bu 7.40 insanlarına dönecek olursak bunlar başları önlerinde kimi daha tam olarak uyanmadan alarmlı saatlerinin sokağa fırlattığı melankolik insanlardır. Kadın olanları uzun pazen giyer erkek olanları bir miktar kırsal ceket, bol pantalon. Sonra günlük gazetelerle ,ekmeklerle çıktıkları apartmanlara geri dönerler.
Onlar bizim kapıcılarımız... 7.40 insanları olarak var olurlar, en azından bizim mahallede. Esasen tam olarak uyanmadıkları için ve en önemlisi matbu bir yığını ve ekmeği taşıdıklarından bence işe giden burjuvalardan daha organik görünürler...Hiç bir kapıcı sabah 7.40'daki kadar medeni ve yaşamı özetleyici görünemez...
Bir de 6.40 insanları var onlar alacakaranlığın efendileridir ve hoy babam sert adamlardır güneşten akbil oyarlar...
Ben 8.10 insanıyım, orta sınıf metrobüsçü, dolayısıyla şehirdeki kimsenin suratı henüz ortada yoktur. Dilde yoktur 8.10'da.Söğütlüçeşme İstasyonu resmen ter gibi insan atıyor o dakikalarda...

3.
Ermanno Olmi'nin I Fidanzati adında bir filmi vardır. 1963 yapımı...

7 yorum:

  1. bir klavye sürçmesini hatırlatmak istedim, etkileyici yazınızı okuduktan sonra; Ermanno Olmi olmalıydı yanılmıyorsam.

    bu anımsatma notunu okuduktan sonra silerseniz sevinirim.

    YanıtlaSil
  2. Doğrudur, hemen düzelttim, teşekkürler...

    YanıtlaSil
  3. 1 numaralı pasaj derde tercüman olmuş :)

    YanıtlaSil
  4. 2 numara çok ilgimi çekti gerçekten. Bu sesi duymama lüksümüz yok mu acaba?

    YanıtlaSil
  5. Ankara'da yaşadığım dönemlerde, sabahın altısında pendik civarındaydı otobüs. Kış ayları, ortalık zifiri zindan. Apartman dairelerinin ışıkları şıldır şıldırdı ve solladığımız belediye otobüsleri tıklım tıklımdı. Tuhaf gelmişti o kalabalık ve uyanıklık hali. Oysa şimdi, daha bu sabah, bizim bakkal 08.30'da hala uyuyordu, ekmek dolabından ekmeğimi alıp parasını bıraktığımda, benim gibi para bırakanların oluşturduğu metal yığınını gördüm. İzmir'in gözünü seveyim.. herkes şort tişörtlü.

    YanıtlaSil
  6. Ahh köşe yazarlarını unuttum! Mümkünse onları, 100 vuruş ile sınırlandırmalı.:P

    YanıtlaSil
  7. Siz de boyoz var gerisini boşverin...Özdere'de kalırken boyozcu çocuklarla uyanırdık bir dönem, sabah saat falan kullanmazdık...

    YanıtlaSil