19 Ağustos 2012 Pazar

Çulluk




Bir kurgusal metinde kaç zaman vardır?... Örneğin bir romanın içersinde ilerliyorsunuz ve anlatı öyle zaman katmanlarında ilerliyor ki gerçekte neler olup bittiğini düşünürken zamandan kopuyorsunuz. Ama bir an geliyor kim hangi düzlemde ilerliyor diye merak da ediyorsunuz…

O halde mesela bir öykünün içerisinde kaç zaman düzlemi olduğunu bir düşünelim…

1.    Anlatıcının zamanı; Burada yazarın –eğer kendi sesini kullanıyorsa-  bulunduğu zaman aralığını düşünmemiz gerekecek. Bütün birinci tekil şahıs anlatımlar kurguyla parallel ilerler. Geçmiş zamanı ya da hikayesi vb… Yazarın bulunduğu zamanın en estetik olanı bence geçmiş deneyimini anlattığı birinci tekil şahıslar… Yazar yazarken şimdiki zamanı yaşıyor ama olay geçmişte geçiyor... Bütün fiiller de öyle. Paul Ricouer buna söylem anının şimdiki zamanı diyor. Bunun yaşanılan zamanla bağlantısız olmadığını iddia ediyor ki bu da ilginç bir tespit. Yani bütün metinler gerçekte şimdiki zaman, elinizde geçmiş zamana ait hiçbir metin tutamazsınız. O halde geçmiş zaman yok mu yani diyebilirsiniz… Öyle görünüyor ki ses çıkaran vokal veren her şey- bir metin vokaldir de aynı zamanda- şimdiki zamanda seslenir, mesela çalan 30 yıllık plak bile öyle. Şüphesiz bu ayrı bir tartışma konusu onun için fazla dağıtmayalım…

2.    İkinci zaman kurguya ait olan has zaman… Eğer post modern hikayeciklerle bezenmiş bir roman okumuyorsanız bu zaman da bir sorun yok. Herşey yerli yerinde, ne bileyim, Reşat Nuri’nin Dudaktan Kalbe’sini okuyorsanız burada bütün meselenin 1900-1920 aralığında olup bittiğini hissedersiniz. Kurgu da zamanı inceleyenlerden Günther Müller’in güzel bir tanımı var ‘Her anlatma edimi, anlatı değil de yaşam süreci olan herhangi bir şeyin anlatılmasıdır.’ Yani aslında kurgusal zaman daima isabetlidir daima mutlak olan bir şeyin olma anından bahseder…

3.    Hiç bir yere kaçış yok bir de sizin zamanınız var. Eserin bıraktığı etki üzerinden ileriye doğru sürülen bir iz… Kurguyla birlikte dalıp gittiğiniz bir zaman. Sizin metinle olan ilişkiniz sonucu beliriyor ve çoğu zaman fantezi hayret ve düşlem sonucunda o zmanın içerisinde yer alıyorsunuz. Örneğin Mahmut Yesari’nin Çulluk adlı eserinin girişinde bir gölde yapılan av sahnesi vardır. Diyelim ki bir ava çıkmayı planladınız ve tam bu romandaki gibi bir köylü rehber aradınız ve romanın izleğinden adeta okuduğunuzu tekrar yaşatmak istediniz ve yaşadınız da.

İşte bu en ilginç olan zaman, zira metinle girdiğinizi etkileşimin ardından romanın kurgusal mekânsal zamanından çaldınız kendi zamanınıza katıştırdınız. Bu melez zaman içerisinde var oluşunuz geçmiş okuma ediminizden aldığınız zevkin en uç noktasına karşılık gelir, çünkü somutlaşır…

Onun için bazı kitaplar gerçekten çok tehlikelidir, sürekli ve etkili şekilde hadi bunu yap derler…

Tanju SARı

2 yorum:

  1. metindeki zaman atlamaları ustalıkla kullanılmadığında saçma sapan bir hal alıyor. bir yazarın(!) söyleşisine gitmiştik, buna dair şöyle bir şey anlattı: "romanımda sıkça geri dönüşler var geçmişe." kahramanlar gemi ile giderken, eskiden çıktıkları bir tekne seyahatini hatırlıyorlar sanırım. "bir gemi, bir tekne, bir gemi, bir tekne... kafamız karıştı, anlamadık; dedi okuyanlar. bizde okuyucular böyle işte, anlamıyorlar bir şey. seviye düşük. ikinci romanımı daha basit yazdım, liselilerin anlayacağı dille anlattım, yine kimse bir şey anlamamış." ha işte burada yazar dönüp ben nasıl yaptım bu geçişleri diye düşünse okuyucuları suçlayacağına... :)

    YanıtlaSil
  2. Zannedersem bazı yazarlar yazdıkları metnin okuyucu tarafından bir film gibi açık seçik seyredildiğini falan zannediyorlar...oysa bir metin okumak zor bir şey her an yoğunlaşmayı zorlaştıran bir sürü durumla karşılaşıyor okuyucular, bu açıdan dediğiniz gibi topu okura atmaktansa bir şeyler yanlış gitmiş diye düşünmek gerekiyor...

    YanıtlaSil