29 Ağustos 2012 Çarşamba

Basit Tutun

Tzvetan Todorov’un Yazın Kuramı diye bir kitabı var… Yapı kredi yayınlarından, Ekim 1995’de çıkmış. Temel bir metin, bir çok önemli toerisyenin makalelerini içeriyor. Viktor Şklovski’nin Öykünün ve Romanın Kuruluşu adlı bir yazısı da kitap içersinde yer alıyor… Yer yer ağır ve kurguya yönelik çözümlemeler var içinde, şimdi bunlara girmenin bir anlamı yok ama öykü denen türün kendine has bir anlatım grameri olduğu ve bunun hangi motifleri kullandığını anlamak açısından oldukça yararlı bir yazı. Benim ilgimi çeken bir kısım var onu biraz yakın okumaya almak istiyorum.
Şklovski şöyle diyor;
Sözgelimi, bir anne, evlilik dışı doğurduğu ve köydeki bir aileye emanet ettiği oğlunu görmeye gider. Çocuk kaba bir köylü olmuştur.Umutsuzluğa düşen anne kaçar, kaçarken de ırmağa düşer. Bundan habersiz olan oğlan, suyun dibini bir sırıkla karıştırıken, sırık annenin eteğine takılır, oğlan da onu yukarı çeker. Öykü işte burada biter. Okur, bu öyküyü, farkında olmadan bir ‘’bitim’’ i bulunan geleneksel türden öykülerle karşılaştırır. Bu konuda, Flaubert çağı Fransız töre romanının  hiçbir zaman sonuçlanmayan bir olayın betimlenmesini, bir teknik olarak geniş ölçüde kullnadığını belirtelim.’
Şklovski’ye göre  modern yazın, daha 19.yüzyılda sonuçlanmayan öykülere meraklıydı. Bir öykünün sonlanmaması onu modern sınıflandırmasına sokuyor. Öykünün çok katmanlı, kıvrımları olan bir anlatımı benimsemesi onun mantıklı ya da mantıksız bir sona sahip olmasından daha önemli. Sizce de her öykü anne babanızın anlattıkları gibi onlar ermiş muradına anlatımıyla mı bitmeli? Bence hiç de öyle değil, Şklovski içinde değil, sizin için de öyle olmamalı J … Hoş bazı öykülerin başı, ortası, sonu olmalı diye bize Aristotalesçi bir eğitim dayatıldı ama biraz uzaklaşıp temiz hava almak gerek!
Devam edelim; Şklovski biraz daha ilginçleşiyor…
Çehov’un bütün yapıtları arasında, öyküler her zaman en çok okunanlardır. Geniş okur kitleleri, özellikle, Çehov’un ‘çeşitli’ öyküler diye adlandırdığı ilk öykülerini sever. Çehov’un konularını anlatmaya kalkacak olursak bize son derece sıradan konular gibi görünür bunlar. Yazar , küçük memurların, küçük tüccarların yaşamını dile getirir. Okurların yabancı olmadıkları törelerdir bunlar. Çağdaş okur içinse, eski eşyaların satıldığı bir dükkanın kokusunu taşır bunlar.
Tıpkı Sait Faik öykülerinde olduğu gibi, eski İstanbul’un kokuları, ya da Haldun Taner’in biraz daha yeni İstanbul’u gibi. Sıradan insanı anlatmak öykünün kuralı haline geliyor. Belki de sosyalist dünyanın Avrupa da doğması sosyal demokrasinin gelişmesiyle birlikte edebiyatın eğildiği bir karakter odaklanması…
Demek ki bir öyküde Şklovski’ye göre ilk olarak beklediğimiz bir son olmayabilir hatta hiç son olmayabilir ve ikinci olarak sıradan insanlar ana karakterlerdir.
Şklovski’nin üçüncü olarak sunduğu şey daha da ilginç…
Konu bakımından, Gonçarov’un yaptığı kuruluşlar oldukça zayıftır. Oblomov’un giriş bölümünde Gonçarov çok değişik kişilerin aynı gün kahramanı ziyarete gittiklerini anlatır. Okur bu kişilerin son derece  hareketli bir yaşam sürdüğünü sanabilir. Turgenyev’in Rudin’iyse bir tek öyküdür, bir tek olayın anlatımıdır, ardından da Rudin’in itirafı gelir… Çehov’un öyküleriyse temaları bakımından pek özgün değildir…’
Çıkan sonuç şu; Üçüncü olarak öykülerin konuları iyi seçilmiş, çok ilginç hatta özgün bile olmak zorunda değildir… Yani yeni kurgu, öyküleme sanatı tamamen aleladelik üzerinden ilerleterek modern edebiyatın temellerini atar.
Bir öykü mü yazacaksınız hikayenin sonu olmayacak, şaşalı bir karakteri olmayacak hatta hikayenin adam gibi bir konusu bile olmayabilir… Peki nesi olacak diye sorarsanız geriye bir tek şey kalıyor; Biçem…
Öykünün ister roman, ister hikaye olsun,- hatta şiir için bile kısmen bu söylenebilir- iyi bir anlatım ustalığına sahip olması gerekiyor… Biçemin, anlatım tarzının ,nesneden uzak ama onun yansımalarıyla beklemedik ritimler yakalaması ya da en bildik mevzuda okuyucunun karnına tekme atması gerekiyor.
Bu okuyucunun karnına tekme lafı Bukowski’ye ait…Ha şunu da unutmamak lazım aç yazar daha iyi tekme atıyor…Daha orijinal oluyor tekmeleri, tok olanlarınkinden farkını hemen anlıyorsunuz…
T.SArı

4 yorum:

  1. tabii bütün iş o "kesme" anında. okuyucunun kafasında soru işaretleri değil, yıldızlar çakmalı ve sonu kendisi yazmaya başlamalı. eğer sorular soruyorsa işler metin için iyi gitmemiş, eksik değil, "yarım" kalmış demektir.

    YanıtlaSil
  2. Calvino'nun "Amerika Dersleri" bu konuda müthiş kafa açıcı.

    YanıtlaSil
  3. Calvino'yla Todorov'u son dönemin moda deyimiyle tandemli okumak lazım :) ...O kitap Calvino'nun ölümüne neden oldu diye okumuştum sanki bir yerlerde...yazarken beyin kanaması geçirmiş üstad...Yazarını öldüren kitap belki okuyucuyu iyi eder :))

    YanıtlaSil
  4. aslında seminer notları olarak altı başlık olarak düşünülmüş ve Calvino, beş başlığı tamamlamış. altıncı başlık da hazır ama üzerinde düzeltmeler yapılması gereken dosya olarak ayrılmş. Eşi tarafından, ilk beş not bAmerika Dersleri, altıncı notlar ise ayrı kitap olarak basıtırılmış ölümünden sonra. Beyin kanamasının nedeni midir bilmiyorum ama mutlaka okunması gerekli.:)

    YanıtlaSil