15 Haziran 2012 Cuma

SavRuluş

Saniyelerin koşarcasına geçtiği bir hayat saati gibidir roman kişilerinin tepesindeki sayfa sayıları. Hangi okur vardır ki, onlara bir kere bile olsun kaçamak ürküntüyle bakmamış olsun. Böyle diyor Benjamin TekYön de. Ben bazen sayfa sayılarına bakmayı gece yapılan otobüs yolculuklarında arada far ışığının aydınlattığı yol kenarındaki tabelalara bakmaya benzetiyorum. Gidilecek şehre yaklaşılmıştır. ŞEhir dağın ucunda ışık çizgileriyle belirir ve hemen bir tabela geçer ,üzerinde kalan kilometre yazar. Sonra tekere teker eritirsiniz mesafeyi ve rakam azalır. Romanda ise sayfalar çoğaldıkça sona gelinir. 
Ardından Benjamin Usta bir rüyasından bahsediyor. Yukadaki alıntıdan kopuyor ,neden yazıldığını kendimce pek anlamadığım satırlar giriyor araya. Bir ARkadaşıyla beraber Berlin Müzesi'ni geziyorlar ,bir kadın büstü ve ardından Baudelaire'den bir şiir. Ve gerisi çok daha güzel bir sözle ayrıksılanıyor paragraftan... Bir insanı onu ancak ümitsizce seven tanır...Garip bir metafora yakalanır Benjamin, bir dizi  aforizma ardı ardına patlar. Her birisi için bir yer ayırmak lazım...Gelir geçer değil ,damıtılmış şeyler kağıt üzerindeki. Sevilen insan hatırada hep küçülmüş görünür...Dağınık tepelerin sivri uçlarına batar okumanın omuru...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder